Dünya nereye gidiyor? Bu soruyu kendime sormamın sebebi, New York’un en meşhur kitapçılarından birinde raflara bakarken karşılaştığım manzara. İçeride tatlı bir kaos; insanlar yeni çıkanları kapışıyor, kahve kokusu ve hızlı adımlar havada karışmış durumda. Ancak dikkatimi çeken şey, en çok satanlar bölümündeki kitaplar oldu: Erkekleri hedef alan başlıklar, hem de ne hedef almak! Pauline Harmange’nin I Hate Men (‘Erkeklerden Nefret Ediyorum’) kitabı. Jacqueline Harpman’ın I Who Have Never Known Men (‘Erkekleri Hiç Tanımamış Ben’) eseri. Ve tabii ki Haruki Murakami’nin klasikleşmiş Men Without Women (‘Kadınsız Erkekler’) kitabı.
Roxane Gay, Harmange’nin kitabına ‘A delightful book’ demiş. Ne kadar keyifli, değil mi? Erkeklerden nefret etmek, keyifli bir aktivite mi oldu yoksa? Bu bir tesadüf mü? Yoksa bir trend mi? İşte burada dünyanın nereye gittiğini sorgulama ihtiyacı doğuyor. Neden bir anda raflarda bu kadar fazla erkek nefreti temalı kitap bulunuyor? Erkekler hakkında bu kadar düpedüz mesajları veren kitaplar neden çok satıyor? Kadın hareketlerinin artan sesi mi, yoksa daha derin bir toplumsal kriz mi? Elbette bu kitapları basit çıkışlar olarak ele almak haksızlık olur. Her biri, kültürel, tarihsel ve politik bir arka planın ürünü. Ancak yine de, bu başlıkların popülerliği üzerine düşünürken, bir başka çelişkiyi fark etmemek imkansız: Raflarda bu kitapların hemen yanında, erkeklere dair çok daha farklı bir perspektif sunan Murakami’nin eserleri yer alıyor.
Belki de burada yatan soru şu: Erkekleri anlamaya çalışmak yerine neden onlardan nefret etmeyi bu kadar çabuk benimser olduk. Dünyanın bir çıkış yolu aradığı açık. Ancak bu çıkış yolunun diğerini yok ederek bulunacağı yanılsamasına kapılmış gibiyiz.
Kadınların tarih boyunca yaşadığı sistematik baskılar ve ayrımcılıklar yadsınamaz, ama erkeklere düşmanlık sağlıklı bir denge kurabilir mi? Yoksa bu sadece eski düşmanlıkları tersine çevirmekten mi ibaret? Pauline Harmange, I Hate Men kitabında, erkeklerden neden nefret etmenin bir kadının kendi feminist kimliğini oluşturmasında yararlı olabileceğini savunuyor. Ancak bu nefret bir çözüm sunuyor mu, yoksa daha da kötü bir yıkıma kapı mı aralıyor? Dünyayı daha iyi bir yere dönüştürmek için sadece eleştirmek yetmez; köprüler de inşa etmek gerekir. Ama şu an, kitapçı raflarındaki manzara bize, bu köprülerin inşa edilmeye pek niyetli olmadığını gösteriyor.
GÜNEY KORE’DE BAŞLAYAN4B HAREKETİ NEDİR?
Donald Trump’ın başkanlık seçimini kazanmasının ardından Güney Kore’de alevlenen ve dünya çapında merak uyandıran 4B hareketi, dört ilkeye dayanıyor: Seks yok, flört yok, evlilik yok, bebek yok. Kadınlar bu ilkeleri benimseyerek, patriyarkanın dayattığı rollerden sıyrılmayı hedeflediklerini söylüyor. İlk bakışta oldukça cesur ve iddialı bir duruş gibi görünse de, bu hareketin altında yatan motivasyonları sorgulamamak mümkün mü?
Özgürlük adına seks ve flörtü reddetmek, evlilikten ve annelikten feragat etmek gerçekten bir devrim mi, yoksa kendi kendini cezalandırmanın bir yöntemi mi?
Patriyarkanın boyunduruğundan kaçayım derken, kadınların tüm insani deneyimlerden uzaklaşması biraz aşırı değil mi? Yani, sistemle savaşırken insan olmayı unutmak mı özgürleşmenin yeni formülü? Sanki dünya kadınlarının çoğunluğu ilişkileri Disney prensesleri gibi yaşayıp, evlilikten sonra güllük gülistanlık bir hayat bulacağını zannediyormuş da, Güney Koreli feministler gelip “Hayır, bu bir tuzak!” diye uyarıyormuş gibi. Çocuk sahibi olmama kararı, ekolojik veya kişisel bir tercih olabilir, ama bu listeyi ‘tam paket’ olarak satmak biraz tuhaf kaçmıyor mu?
Gelelim bu hareketin Türkiye’de işleyip işlemeyeceği meselesine. Açık konuşmak gerekirse, bu 4B kuralını burada uygulamak pek kolay değil. Burada insanlar flört etmeden duramaz, çünkü zaten flört kültürü ‘yürüme’ sanatı üzerine kurulu; aşkta başarısız olmak bile bir keyif unsuru. 4B hareketi, geleneksel kalıplara karşı bir başkaldırı gibi görünse de, bu başkaldırının radikalliği bir noktada “Herkes benden uzak dursun!” isyanına dönüşüyor. Özgürleşmenin yolu toplumdan tamamen kopmaktan mı geçiyor? İnsan kendine bunu yapar mı? Yoksa bu, “Her şeyden vazgeçtim, ama işte bu da benim devrimim!” diyerek yalnızlıkla barışma süreci mi?
Haber Kaynak : SABAH.COM.TR
“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”
GÜNDEM
16 Mart 2025SPOR
16 Mart 2025GÜNDEM
16 Mart 2025SPOR
16 Mart 2025SPOR
16 Mart 2025GÜNDEM
16 Mart 2025GÜNDEM
16 Mart 2025